ANTİDEPRESANLAR SİZCE HAYALİ KAHRAMAN MI ?
- TÜZDEV
- 10 May 2019
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 11 May 2019
Son zamanlarda bu makaleyi yazmayı epey bir düşündüm. Sonra dedim ki bu konu hakkında en ufak bir araştırma yapan kişiler veya bireyler diyelim, biyoloji veya kimya üzerine mühendislik diplomaları veya akademisyenlik diplomaları olmasa bile derin bir araştırma ile gerçekleri görebileceklerini düşünüyorum. Ama ne yazık ki en ufak bir detayını dahi araştırmadan twitter gibi sosyal medyalar da kim oldukları belli olmayan bir takım kişilerin paylaştıkları güvensiz istatistik ve araştırma sonuçlarını bir kaç saniyelik süre zarfında paylaşıp toplumu ve ufak kitleleri yanlış yönlendirmeye destek veriyor. Farkında olmadan bilim mi red ediliyor yoksa bu konu red ediliyor da geriye kalan herşey mi kabul ediliyor. Bu konularda azınlıkta da olsa her konuda olduğu gibi aksini söyleyen doktorlarımız ne diyor. Acaba çarpıcı olmak mı amaç ! Peki başlık çarpıcı olabilir ama ne kadar açıklayıcı ! Gelin bu konuyu ve rahatsız olduğum konuları benim araştırmalarımı ve kaynaklarımı hep birlikte görelim. Rahatsız olduğum konuyu çok uzatmadan açıklamam gerekir ise; bir takım ufak ayrışmış topluluklar, toplumu dışladığını sanan topluluk üyeleri bir kaç delinin arkasından gittiğini görmezken gelip veya fark etmeyip aynı şekilde bilim dünyasına eleştiri getirmekten çekinmiyorlar. Fakat bunu yaparken bilimin onlar için uğraştığını, sağlık bakanlıkları tarafından detaylı labaratuvar incelemeleri ve örnekleri bu ilaçların içinde hangi maddeler olduğunu ve bu maddelerin herbirinin hangi ilaçlarda ne gibi tepkimelere girdiğini, insan beynini ve nöronları tanımadan biyoloji yoksunluğu ile toplumda herkesin inandığını inkar eden tek akıllı kendini gösteren felsefi anlamda da ciddi mantık hatalarını göremeyen kişiler başı eleştiri ile başlayan sonlara doğru bulgular tıp dünyasının saygın profösörlerinin çalışmalarını yakından inceleme fırsatı bulacaklarına inanıyorum. Peki prospektüsleri incelemeden ön yargıların düzeltme vakti geldi diye düşünüyorum. Sırada bu ilaçları tanımaya ve incelemeye makalemizin ikinci adımı ile başlıyalım.
Antidepresan Nedir ? Antidepresan genel bir adlandırmadır. Başta depresyon olmak üzere pek çok ruhsal çöküş ki insan piskolojisi çok narindir, Ailevi uzun süreli çözülemeyen problemler, arkadaşlık çevresi, en yakınlarımızı kaybetme ve daha çok örnek verebileceğim ki alternatif olarak düşünülen telkini ve meditasyonu savunan kişilere itirazım yok. Fakat çözüm olamayan en büyük sorunlar ve sonuçlar anlık sinir krizleri yani sonucu yıpranmayı, belirli dozda azaltma anlık rahatlatma veya dikkat çekmek isterim doktor kontrolü altında belirli miktarda belirli zaman dilimlerinde kullanılmak şartı ile bir çok kişinin 1950 yılından günümüze kadar imkan elveriyor ise bilinçli yukarıda bahsettiğim gibi tüketimler sonucu son derece kendimize ve çevremize zarar vermekten tıbbi yolla kurtulmayı oldukça münkün kılan ilaç kategorisidir.
Peki Antidepresanların işleyişi nasıl gerçekleşir. Bizim ile ilişkisi nelerdir birde buna bakalım; Birçok okuduğum uzman doktorların yazıları arasında teknik anlatıma çok girilmeden herkesin anlıyabileceği şekilde anlatıma sahip Uzm.Dr. Yetişkin Psikiyatri / Turgay SAĞLAM'ın makalesini ikinci okuyan olarak ben yerine kendisinden okumanız için olduğu gibi sizler ile paylaşıma sunuyorum.
Uzm.Dr. Yetişkin Psikiyatri / Turgay SAĞLAM Diyor ki;
"Antidepresan ilaçlar alındıktan sonra mideyi geçer ve ince bağırsaklardan emilirler. Damar yoluyla karaciğere gider orada bazı değişikliklere uğrarlar. Bazen buradan sonra ilaç farklı bir kimyasal yapı kazanarak yoluna devam eder. Yine damar yoluyla kan beyin bariyerini geçtikten sonra, beyinde hücresel boyutta etki göstereceği yapılara geçer. Burada etki oluşturacak hücrenin uygun olan alıcı sistemleri ile reaksiyona girer ve bu yapılara yapışır. Buradan hücre kapısı olarak düşünebileceğimiz kimyasal yapılardan içeri girer. Hücre içerisinde yine uygun yapılarla girdiği kimyasal, hormonal, elektriksel yol, oksidasyon gibi çeşitli reaksiyonlar sonucunda gerekli etkiyi oluşturur. Görüldüğü üzere etki yerine ulaşıncaya kadar gerekli alıcısı olmayan hücresel yapılarda etki göstermezler. Yani siz İstanbul’dan Trabzon’a giderken birçok ilden geçersiniz ama asıl hedefiniz olan yerden önce otobüsten inmezsiniz. Otobüsten indikten sonra gideceğiniz adresteki verilen numaraya uygun apartman ve eve gidersiniz. Aynı şekilde vücudumuza aldığımız ilaçlarda özgün hücresel alıcı sistemleri olan hücrelerde etki gösterirler. Nasıl ki her zil çaldığında evimize herkesi almıyorsak, bu ilaçlarda her hücrenin içerisine girememektedir. Bu ilaçlar bazen hücre içi kimyasal reaksiyonlara sebep olurken, bazen de hücreler arası ortamda, hücre kapılarını bloke ederek, hücreler arası bazı maddelerin artmasına sebep olabilirler. Çeşitli rahatsızlıklarda azalan veya artan bu maddelerin, dışarıdan bu şekilde yerine konması ile geçici bazı değişiklikler sağlanırken, kişinin bu zaman diliminde bu değişiklikleri kalıcı kılacak davranışsal yöntemlerin de öğrenilmesi ve öğretilmesi ile de tedavi dediğimiz yeni durum oluşur. Aslında oluşan veya oluşturulan bu duruma başka bir adlandırma ile TERAPİ de diyebiliriz. Kısacası dışarıdan aldığımız ilaçlar, var olan durumun değişmesine imkan sağlamak yerine varolan durumun farklı hissedilmesine olanak sağlayabilirler. Bu hissiyatın oluşturduğu iyilik hali ve motivasyonel hal (ve kazanılan motivasyon) ile ve mümkünse kişinin farkındalığı da kullanarak, yeni durumlara yeni düşünce biçimleri geliştirmesi sağlanabilir. Oluşan yeni düşünce biçimleri ile yeni davranışlar sağlamak amacıyla, çeşitli TERAPİ yöntemlerinden destek alındığında, kişisel değişim de gerçekleşmiş olacaktır." Peki bir çok uzman doktorun anlatmak istediği şeyler aynı ama bunun bağımlılık noktası konusunda da bazı azınlıklar şüpheci yaklaşımlarda bulunuyorlar onları aydınlatmak üzere bende şu bağımlılık konusuna geçmeden önce araştırmalarım sonucu şunu okuyor ve görüyorum ki; Her kullandığımız ilaç zaten bizim beynimiz ile etkileşime geçmeden bizi tedavi edemiyor. Yani kolunuz ağrıdığında uzun soluklu bir ağrıma ise bunu dindirmek için modern tıbbın bize sunduğu ağrı kesicileri doktor kontrolü altında belirli bir dozda aldığımızda ki (doğru olanı anlatmaya ve vurgulamaya çalışıyorum) bunlar bizim beynimizden değilde boynumuzdan aşşağıda kollarımızda dolaşmıyor. Tabiki de beynimiz ile etkileşime geçiyor yani beyin dolaşımımızdan geçiyor. Bunları modern tıp bizlere söylüyor, okuyarak öğrenmek tabiki de münkün. "Beynime etki eden ilaçları kullanmak istemiyorum" diyenler için mantıksal bir açıklamanın zeminini oluşturuyor.
Peki Antidepresanlar bağımlılık yapar mı ?
Bu soruyada makalenin örneğini verdiğim Uzm.Dr. Yetişkin Psikiyatri / Turgay SAĞLAM'ın yazısı gibi teknik konularda boğmayan açıklayıcı bir makalesine ulaştığım diğer uzmanlarımız gibi anlatımlarda bulunan bilimin bize söylediklerini kısa bir makalede bizlere açıkalayan Prof.
Dr. Oğuz Berksun'un Bağılılık yapar mı? soruna cevabı;
Prof. Dr. Oğuz Berksun Diyor ki;
"Antidepresanlar bağımlılık yapar mı diye endişe mi duyuyorsunuz? Fizik bağımlılıktan söz ediyorsanız, yani eroin, alkol, kokain gibi uyuşturucu olarak nitelenen maddeler gibi, cevabım hayır olacaktır. Antidepresan ilaçlar yıllar boyunca kullanıldığında bile fizik bağımlılık oluşturmazlar. Modern tıbbın kullandığı antidepresanlar uyutarak sorunları unutturan ilaçlar da değildir. Bu ilaçlar bağımlılık yapar gibi bir inanca ya da bilgiye sahipseniz muhtemelen psikiyatrik bir ilaç kullanmak ağırınıza gidiyor olabilir. İyi ama psikiyatrik ilaçların da diğer ilaçlardan bir farkı yok ki. Bu tip ilaçlar beyne etki ediyor ben beynime etki eden maddelerin bünyeme girmesini istemiyorum diyebilirsiniz. O zaman da ben size şunu sorarım. Bedensel hastalıklar için almak zorunda olduğumuz ilaçlar kana karışıp omuzlarımızın altında kalan bölgede mi dolaşıyor. Onların hepsi beyin dolaşımından geçiyor hatta hepsi olmasa da önemli bir kısmı etkilerini beynimiz üzerinden ortaya çıkarıyor. Antidepresan ilaçlar beyindeki bozulan metabolizmayı düzelterek depresyon belirtilerinin azalmasını sağlar. Biyokimyasal, nörobiyolojik kısır döngülerin oluştuğu depresyon çoğunlukla kişinin kendi kendine yenebileceği bir durum değildir. Elbette aklımızı kullanmak, duygusal dünyamızı düzenlemek işimize yarayabilir ancak çoğunlukla yeterli olmaz. Bu sebeple “ilaçlar bağımlılık yapar, kullanma, kendi kendinin doktoru ol” gibi önerilerde bulunulması, ya da buna inanılması hastanın durumunu kötüleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Siz eğer doktorunuz gerek görürse ilacınızı da kullanın, aklınızı da. İlaç aklınızı, kişiliğinizde olan olumlu potansiyelleri kullanmanıza engel değil." Kişinin kendi doktoru olması konusu benimde çok dikkatimi çekmiştir. İşin aslı modern tıbbın ve bilimin ilerlemediği geçmiş yıllarda ömrün kısa olması ve şuan ömürlerin dahi daha uzun olmasını biz bugün ki modern tıbba borçluyuz. Kuduz bir köpek ısırdığında kendi aşımızı, kafamızı yardığımızda kendi doktorumuz, uzun süreçli sindirim problemleri yaşadığımızda kendi doktorumuz yada kendi dikişimizi atanımız olmadığımızdan tıbba muhtaç hissetmek yanlızca bana özel bir durum değildir heralde. Kişinin kendi doktoru olması sosyolojik anlamda bakıldığında da modern tıbbın ilerlemediği yıllarda bir çok çiftin en ufak bakterisel problemleri sonucu hastalıklar yaşanması şuan günümüzde çok rahat bir şekilde atlatabildiğimiz üşütme problemlerinden dolayı çocuklarını kaybettiklerini ufak görünmez kazalarda ölümlerin olduğunu görmüşüzdür. İmkansızlıkların ve stresin geçmiş yıllarda hayat şartlarının insanları yıpratması manevi anlamda hayatımızın her aşamasında stres en büyük etken olmuştur. Yaşı daha ileri yani büyüklerimize baktığımızda genel itibariyle kendi gözlemlerim sonucu gençlere göre agrasif ve çabuk sinirlenebilen hayal gücü, alınganlık ve yanlış anlama konusunda geniş piskolojik sorunlarını atlatamamış geçmiş yıllarda kendi doktorları olamamışlar ve gelişmediğinden modern tıb ile anlık tedavilerde bulunulamadığından gözlemlerimize tabi oluyorlar. Ama bu gözlem değişiklik gösterebiliyor. Bu yazdığımdan tabikide ölümlerin veya sebeblerinin azaldığı kanaatine varmayın. Azalsa bile şuan günümüzdeki sağlıksız yiyecekler kanser hücrelerimizi aktif hale getirmesiyle birlikte bir çok içecek-gazlı içecekler bunların açığını kapatıyor. Ama konumuz antidepresanlar ve bağımlılık konusu olduğundan konuyu çok fazla uzatmadan bu antidepresan ilaçlarında, ortak kullanılan maddeleri araştırdığımda her firmanın haplarında hemen hemen aynı olan en yaygın maddeleri buldum. Bunlar ve açıklamaları şöyle;
- Genel anksiyete, yani sıkıntı ve kaygıyı gidermede, uzun vadede en etkili olanı Sertraline.
- Obsesif takıntıları gidermede, en etkili olanı Essitalopram.
- Panik atakları gidermede, Sertraline ve Sitalopram.
- Travma sonrası stresi gidermede, Sertraline ve Sitalopram.
- Sosyal sıkıntıları gidermede, Essitalopram.
Özelliklede yukarıda ki yazan maddeler içerisinden benim en çok dikkatimi çeken travma sonrası stresi giderme yani bu konuda işe yarayan maddeler (Sertraline - Sitaloram)
Travma sonrasını biraz açalım;
Yazımızın başında da bahsettiğim gibi ani ölümler, sevdiklerimizi kaybetme, yüksekten düşmemiz, görünmez kazalar sonucu sakatlanmamız ve daha şuan aklıma gelmeyen birçok anlık gelişen fiziki veya piskolojik sorun sonrası ilk saniyelerde geçirdiğimiz ani duygu geçişleri kısa süreli müdahalelerde bulunulmaz ise yani modern tıp ile daha uzun süreçlerde tedavisi zor durumlara sebebiyet gösterebilir.
Yazdıklarıma bakıldığında sanki bir ilaç firması sahibiymişim gibi çıkar doğrultusunda bir yazı yazdığımı artniyetli olarak düşünmemeniz için, bu ilaçlar hakkında kendi okuduğum ve bu ilaçların kullanımında sakınca olmadığını yanlış anlaşılmaları düzeltmek isteyen uzman doktorlar gibi onların yazılarından ve birçok kaynaktan bu makaleyi yazmak için okuduğum bilgi birikimleri sebebi ile şunu söylemem mümkün. Her sorun depresyon gibi ruhsal bir durum, her çöküş çözümü olamıyacak bir sorun değildir. Her problem daha güzel hobiler ile veya farklı telkin ve meditasyon yöntemleri ile atlatılmayacak değildir. İlk önce acil bir durum görmüyorsanız ne gibi yol izlemeniz lazım ilaç kullanmadan önce bunu araştırın. Fakat bu süreç de doktorlara geç gitmemek de lazım. Araştırmalarınız sonucu çözüm bulamıyorsanız doktorlardan ve ilgili birimlerden destek alın, ilaç her zaman son çareniz olsun, ama son çare derken de yukarıda yazdığım ve uzman doktorlar ve nicelerinin yazdıkları yazılardan da anladığımız üzere önemini unutmayın.
Son olarak antidepresan ilaçlarının prospektüslerine bakıldığında ve uzmanların söylediği üzere;
Doktor kontrolü dışında fazla doz tüketimlerinde veya bilinçsizce kafamıza göre tüketimlerde intiharı düşünmeyi arttırıcı özelliklerinin olduğunu söylüyorlar. Onun için sadece antidepresanlar değil! Hiçbir ilacı doktor izni olmadan gereken incelemeler sonucu reçete olarak, belirlendiği doz halinde kullanmayı ve her ilacımız bittiğinde doktorumuza danışmayı onların kontrolleri altında dozları düşürerek bırakmayı unutmayalım.
Çağatay ÖNDAŞ
Yazar
ความคิดเห็น